Belçika’ya ve dolayısıyla Hollanda’ya gitmek için 4 günün yeterli olduğunu düşünüyordum. Bu nedenle BME’nin bir Cuma günü tatil olması hasebiyle gezi tarihini belirledim ve Budapest-Brussells uçak biletini istediğim aralıkta gidiş-dönüş olarak Ryanair’de gözlemeye başladım. 3-4 Gün boyunca arasıra girip bakıyordum öylesine ve işin aslı fiyatlar uygundu. Almayı düşünüyordum. Bilete baktığım tarih yolculuktan yaklaşık 1 ay öncesine denk geliyordu. Üniversiteden eve döndüm ve yemeğimi mikrodalga fırında ısıtırken Ryanair’den yine istediğim bileti almak için tıkladım. Ve o da nesi :) Budapest to Brussells 129HUF (Yaklaşık 1 lira) ve Brussells to Budapest 129HUF. Yani Budapeşte’den Brüksel’e gidiş dönüş uçak bileti fiyatı 2 liraydı. Dedim herhalde ilerledikçe fiyata ekleme falan yapacak ama hemen salondan kredi kartımı alıp bilgilerimi girdim ve hesabımdan 0,89€ çekilmişti. Şaka gibi bir 5-10 dakika geçirdikten sonra yüzümü aptal bir gülümseme aldı. :) Tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım.
Tabii hemen plan yapmaya koyuldum. 4 gün içinde Belçika ve
Hollanda’da gezmem gereken yerleri liste haline getirdim. Brüksel, Amsterdam ve
Rotterdam’a gidecektim. Plan ve rota bu şekildeydi. Hemen Eurolines’ın sitesine
girdim ve 1 ay önceden bilet almanın verdiği ucuzlukla super-promo biletlerimi
aldım. Bunlarda gayet uygun fiyattandı. Örn, Brüksel-Amsterdam biletini 11€ ve
Rotterdam-Brüksel biletini 4€ fiyatıyla almıştım. Ulaşım olarak bütün
bağlantıları ve hangi gün, nerede, kaç saat gezeceğimi planlamıştım. Ulaşımı
ultra ucuz olarak hallettikten sonra geriye konaklamayı ucuza nasıl hallederim
diye hostel fiyatlarına bakmaya başladım. Ama hiçte beklediğim gibi fiyatlarla
karşılaşmadım. Belçika’da ve Hollanda’da hostel fiyatları 20€’dan başlıyordu ve
ben 3 gece kalmak için minimum 60€ ödeyecek gibi görünüyordum. Hosteller için
geceliğini bu fiyattan konaklamak oldukça pahalıdır. (Yola çıkmadan 1-2 gün
önce baktığımda ise geceliği 20€ olan hostellerin fiyatı, geceliği 50-55’ya
kadar çıkmıştı.) Önce hostel fiyatlarına bakmadan biletleri aldığım için
kendime kızdım ve birazda pişman oldum açıkçası. Bu durum karşısında planım,
Rezervasyon yapmamak ve 3-4 tane hostelin adresini alarak gitmek ve yerinde
pazarlık yapmak şeklindeydi. Şimdi baktığım zaman aslında yaptığım birazda
maceraperestçe denilebilir. Tamamen şans işi..
Yolculuktan birkaç gün önce üniversitede 2 Türk arkadaşıma
bu planladığım geziden bahsettim. Onlarda “bizde gelelim.” Deyince bende
“tamam” dedim. Onlarda evlerine gidince biletlerini pahalı fiyattan, aynı
uçaklarda gidiş-dönüş olarak aldılar. Tabii ki onlarda hostele geceliği 50€
vermek istemedikleri için aynı plana onlarda uyacaktılar.
Yolculuk günü sabah olan uçağımıza bindikten sonra Charleroi havaalanına indik. Bu Ryanair vb. “low-cost” firmaların genel bir özelliği.
Daha doğrusu ucuza bilet satabilmelerinin nedeni diyebiliriz. Şöyle bir örnek
vermek gerekirse, siz Ankara’ya gitmek için bilet alıyosunuz ama uçak
Kırıkkale’ye iniyor. Ankara-Kırıkkale arasındaki 1-2 saatlik yolu otobüsle
gidiyorsunuz ve otobüs içinde extra para ödüyorsunuz. Brüksel’de de aynen bu
olay geçerli. Havaalanında çıktığınızda sizi Brüksel şehir merkezine götürmek
için otobüsler hazır bekliyor. Siz de ister otobüs şoföründen ister bilet
gişesinden biletinizi alıp otobüse geçiyorsunuz. Brüksel şehir merkezine
gidebilmek için biletimizi 13€’ya aldık ve 1-1,5 saatlik yolculuğun ardından Brüksel
Noord denilen, şehir merkezindeki tren istasyonuna vardık. Geri CHARLOI
havaalanına dönerken de burada bulunan otobüslerden birine bilet alıp binip
geri dönebilecektik.
Tren istasyonunda “tourist info” yu bulduktan sonra şehir
haritası almak istedik. Genelde bu haritalar bedava oluyor ama Belçika’da durum
başkaymış onu da öğrenmiş olduk ve 2€ ödeyerek gezmeye başladık. Aslına
bakarsanız Brüksel öyle turistik bir şehir sayılmaz. Ama AB’nin başkenti olarak
geçiyor. Zaten ülkenin 3 tane resmi dili var; Almanca, Fransızca ve Flamenkçe.
Almanya, Hollanda ve Fransa’nın ortasında bulunmasında ötürü böyle bir olay
olmuş sanıyorum. Aslına bakarsanız turistik olmaya da pek müsait değil
diyebilirim. Neden diye soracak olursanız yılın yaklaşık 300 günü yani 12 ayın
10 ayı yağışlı geçen bir ülke. Haliyle insanın içi kararıyor. :)
Bizim gittiğimiz 23 Kasım 2012 günü de yağmurlu ve birazda
rüzgarlıydı. Budapeşte’de Spar’dan aldığım şemşiyemi ilk ve son kez orada
kullanmak nasip oldu. :) Aşağıda koyduğum fotoğraf Brüksel en eski mekanı denilebilir.
Mimarisi gerçekten ilgi çekici.
En çok turistin geldiği yer burası. Ama ne enterasandır ki en çok pazarladıkları turistik ikon ise işeyen adam herykelleri, anahtarlıkları, yiyecekleri vs vs.. diye uzayıp gidiyor. Brüksel’de gezmeye devam ederken yeteri kadar yağmur yediğimizi anlayınca sıcak bir yere girip hem oturup kuruyalım hem de dinlenelim niyetiyle mekan bakarken Türkçe dükkan isimlerinin olduğu bir mahalleye geldiğimizi farkettik. Zaten herkes Türkçe konuşuyordu. Orada gördüğümüz bir Türk lokanasına girdik hem muhabbet ettik hemde çayımızı içerken kuruduk. :) Biz yağmurlu güne denk geldik diye hayıflanırken oradaki abimiz bize “burası hep böyle zaten, dert etmeyin.” dedi.
Sonra oradan ayrılıp haritada gösterilen yerleri gezmeye
devam ettik. Bir iki katedral ve eski yapıdan sonra Brüksel bitecekti işin
aslı. Mimarisi Viyana kadar olmasa da ona benzer bir yapıda Brüksel’in.
Viyana’yı beğenen birisi %70-80 ihtimalle Brüksel’den memnun olarka ayrılır.
Gezmeyi bitirmek aslıda zor olmadı çünkü zaten belli başlı
noktaları var Brüksel’in. Yani bana sorarsanız 1 gün gayette yeterli bir
süredir Brüksel için. Amsterdam’a gidecek otobüsümüz tren istasyonunun ordan
saat 18’de kalkacaktı. Biz de 17:30 gibi oradaydık ve otobüsü beklemeye
başladık. Saat 18 olduğunda hâla otobüs ortalıkta yoktu. Eurolines’ın
görevlisine sorduğumuzda “gelecek işte, bi sorun yok.” Gibisinden cevaplar
alıyorduk. Ve saat 19.30’da otobüs ancak teşrif edebildi. Benim bu olayda şaşırdığım
nokta ise, 3 saatlik yolculuk için 1,5 saat gecikme yapmış olan otobüs için ne
firma yetkilisine ne de otobüs şoförüne kimsenin bir tepki vermemesiydi. Biz
içerde beklemiştik ama dışarda yağmurda ıslanarak bekleyenler bile ses
çıkarmıyordu. Kuzu kuzu otobüse bindik ve yolculuk başladı.
Yolculuk başladı ama nereye doğru? Kalacak yerimiz belirli
değildi. Aldığım birkaç tane hostel adresi hariç hiçbir şeyimiz yoktu. Saat
23-23.30 gibi Amsterdam Amstel tren istasyonunda Eurolines otobüsü son durağına
gelmişti. Google Maps’ten aldığım yol tarifine göre7 numaralı otobüse binip
hostele gidebilecektik. Otobüs sadece 5 dakika sürecek yolculuk için 3,8€
ödedik. Amsterdam’ın daha doğrusu Hollanda’nın ne kadar pahalı olduğu ilk
celsede yüzümüze yansımıştı.
Tahmini olarak inmemiz gereken durakta indik ve başladık
adresi aramaya ama bi türlü bulamadık. Saat gece yarısını geçmişti. Ama
konutlara verilen numaralardaki terslik yüzünden bi türlü bulamadık ve gece
yarısı Amsterdam’da sokakta kaldık. Hosteli umutsuzca ararken, (burada
“umutsuzca” dan kastım; hosteli bulsak bile adam 50€’luk odayı 20€’ya verecek
miydi? Vermezse nerede kalacaktık? Aramızda 50€’ya kalacak kişi de yoktu. Yani
durum baya bi karamsardı.) yürüdüğümüz
yolun karşısında “Şafak” isimli mekanı gördük. Adından anlaşılacağı üzere Türk
sahibi olan bir mekandı. Önüne yaklaştığımızda Türkçe konuşup sigara içen
gençleri görünce ne yalan söyleyim ben sevindim. :) Selam verip yaklaştıktan
sonra onlara vaziyeti anlattık ve onlarda bizi mekan sahibi olan Şafak abinin
yanına götürdüler. O da hemen dedi ki: “Bizim yan komşumuz hostel, fiyatları da
uygun. Gelin ben sizin için orayla görüşeyim.” dedi. Biz de hayır demedik tabii
ki. Hostelin tabelasını görünce orasının aslında bizim aradığımız hostel
olduğunu anladım. İçeri girdik, Şafak abi sahibiyle Flamenkçe konuşmaya
başladı. Ne kadar kalacağımızı vs. sorduktan sonra “Sizin için geceliğini
25’den yapacakmış.” dedi. Biz de “Abi 20’ye olmaz mı, 25 bizim için çok dedik.”
(Halbuki 25’i duyunca bile sevinmiştim durumun berbatlığı yüzünden :))
Arkadaşlarım Amsterdam’da 2 gece kalacak, ben ise diğer şehirlere gidecektim. O
yüzden ben bir gecelik 20€ ödedim ve odaya çıkıp yattım.
Sabah uyandıktan sonra hostelin karşında ucuz bir
süpermarket varmış. Oradan birkaç parça yiyecek-içecek aldıktan sonra Şafak
abiye ve oradaki Türklere teşekkür ettikten sonra hostelden aldığımız haritayı
kullanarak hemn bir rota çıkardım ve gezmeye başladık. Arkadaşlarımın bu şehri
gezmeleri için fazladan 1,5-2 günü vardı ama ben Amsterdam’a 1 günün yeteceğini
düşündüğümden o günün sonunda Amsterdam’dan ayrılacaktım. O yüzden ilgimi
çekmeyen noktalarda ben biraz daha hızlı davranırken onlar yavaştan alıyordu.
Zaten önceden anlaştığımız üzere gün ortasında ayrıldık ve herkes kendi yoluna
gitti.
Amsterdam’ı gezdiğiniz zaman gözünüze çarpacak ilk şeylerden
bir tanesi şehrin sahip olduğu kanallar. Hemen her yerde görmeniz mümkün. İlk
bakışta çok hoşuma gitmişti. Ama daha sonradan öğrendiğime göre kış mevsiminde
şehir güzel oluyormuş ama yazın veya havalar ısındığında kanallar koku
yapıyormuş. Ben gittiğim tarih itibariyle hoşuma gitmişti.
Amsterdam’da ilginç noktalardan birisi de binaların suya bitişik olmaları. Aşağıda fotoğrafını oyduğum örnekteki gibi, binanın kapısını açsanız suya düşecekmişsiniz gibi bir olay var. Bunu sorduğum zaman ise binalar yapılarına göre 6 ayda bir yada yılda bir olmak üzere suya dayanabilmeleri için tadilattan geçiriliyormuş. Tren istasyonu, Dam meydanı, bal mumu müzesi, kanalları, klasik binaları, laleleri ve bisikletleriyle görmeye değer bir şehir Amsterdam.
Diğer bir ilginç olay ise bütün Hollanda’da varolan bir olay. Bisikletlerin “aktif” kullanımı. İnanılmaz bir seviyede bisiklet kullanımı var. Amsterdam’da araba değil ama bisiklet çarpabilir. :) Yaya yolu diye yürüdüğünüz yol bisiklet yoluysa eğer son ana kadar kornaya basmayan bisiklet sürücüleri hızla yanınızdan geçebilir. Ben ise bu duruma ilk günün sonunda ancak alışabilmiştim. Bisikletler için trafik lambaları, kavşakla ve yollar mevcut. Tam anlamıyla trafik bisikletlere göre akıyor. Yani Türkiye’de otomobile yapılan muamele Hollanda’da ise bisiklet için yapılıyor diyebilirim. Tabii Hollanda deyince akla ilk olarak o klasik değirmenler ikincisi olarakta laleleri gelir. Amsterdam’da ise laleler için bizdeki Pazar yerleri gibi bir yer ayarlamışlar. Orada bulamayacağınız lale cinsi yoktur sanıyorum. Ben eve görütene kadar mefta olacağı için satın almadım ama yine de gelmişken gezdim.
Akşam oluncaya kadar şehri gezdikten sonra Hollanda’da ziyaret edeceğim tanıdıklarım vardı, tıpkı Frankfurt’ta olduğu gibi. Aslına bakarsanız Amsterdam’ı yürüyerek gezmek hem göze hoş geliyor hem de oldukça kolay. Çünkü hem kanallar arasında dolaşmak ayrı bir zevk veriyor hem de küçük bir şehir. Gezmemi sonlandırktan sonra tanıdıkların adresini haritadan bakarak hem de bir yandan sorarak buldum. Benim niyetim biraz kaldıktan sonra Den Haag, Rotterdam gibi şehirlere tren giderek gezmek şeklindeydi. Tandıklarımın kitap dükkanı vardı Amsterdam’da. Orda buluşup konuştuktan sonra onların Zaandam isminde başka bir şehirde yaşadıklarını öğrendim. Ama başka bir ilde yaşamak bizdeki gibi değildi Hollanda’da. Amsterdam’dan Zaandam’a arabayla yaklaşık 7-8 dakikada varmıştık. Israr gelince ve benimde sıcak bakmam nedeniyle 2 gece orada kaldım. Hem Zaandam’ı gezmiş oldu hemde 2. Defa Amsterdam’ı gezdim. Ama dönüş biletim Rotterdam’dan Brüksel’e gitmek şeklindeydim. Sonn gün ise Amsterdam-Rotterdam treniyle Rotterdam’a geçmek şeklinde planı değiştirdik.
Zaandam’da gezecek fazla bir yer yoktu ama ilgimi çeken
yapılar vardı şehirde. Aşağıdaki fotoğraflara baktığınız zaman ne demek
istediğimi anlayacaksınız. Aşağıdaki fotoğraflar Zaandam’dan. Su ve yapının
buluşması burda da devam ediyor.
Ertesi gün tanıdıklar vasıtasıyla trenle 15 dakikada
Amsterdam’a gittik. Ben gezdim diyordum Amsterdam için ama illaki kaçırdığım
ince ayrıntılar da vardı tabii ki. Gezmeye devam ettik ve aslında bisikletlerin
ne boyutta olduğunu şu 2 fotoğraf gösteriyor sanıyorum.
Dikkatimi çeken bir diğer nokta ise everin üzerindeki kancalar oldu. Bunu sorduğum zaman ise hikayesi şöyleymiş; eskiden bu kanallarda satıcılar gezermiş. İnsanlarda alacakları bir şey olduğu zaman bu kancalara zincir takıp onu aşağıya sarkıtıp satıcıdan istediklerini satın alırlarmış. Bu kancalar yoluyla bir bakıma evlerine yük çekerlermiş.
Gezerken yolumuz “Fatih Camii” ne de düştü. Burası
Amsterdam’da Türklerin hizmete sunduğu bir camii. Buranın hikayesi ise şöyle;
bu mekan aslında Amsterdam’daki bir kilise. Fotoğraflardan göreceğiniz üzere
kilise mimarisi hakim. Burdaki kilisenin yönetimi zamanla borçlarını ödeyemez
olmuş. Kilise cemaatinden de gereken yardımı göremeyince orada yaşayan Türkler
de “biz buranın borçlarını ödeyelim ama kilise de bizim olur, onu da camii
yapalım.” Şeklinde bir teklifte bulunmuşlar. Kilise yönetimi de borçtan
kurtulmak adına mecburen tamam demişler. Sonrası ise borçları kapatılmış,
içerisi değiştirilmiş ve camiiye çevirilmiş. Ve şuan da ise camii olarak aktif
bir biçimde kullanılıyor. (Tabii yan tarafa da abdesthane yapmayı unutmamışlar.
:))
Günün sonunda Amsterdam ve Zaandam’ı gezmiştim. Aslında daha önceden de dediğim gibi Amsterdam’ı gezmek için (eğer farklı planlarınız yoksa) 1 gün yeterlidir. Ama ben 2,5-3 gün gezdim, fazlasıyla yeterli oldu. Yarın ise sabahtan Amsterdam’dan trenle Rotterdam’a geçecektim. Rotterdam’ı gezdikten sonra otobüsle Brüksel’e geçip biraz daha Brüksel’i gezdikten sonra havaalanına gidip, oradan Budapeşte’ye geri dönecektim.
Sabah erkenden tresn istasyonuna gittik ve vedalaştıktan
sonra Türkiye’de buluşmak üzere vedalaştık. Trene bindikten 45-50 dakika sonra
Rotterdam’da indim. Yolculuğumu çift katlı olan trenin 2. Katında yapmıştım. Bu
tren yolculukları Hollandalılar için normal bir durum gibi karşılanıyor.
Amsterdam’a belki de 2-3 şehir katederek geliyorlar ama yolculuk en fazla 1
saat sürüyor. Bana da garip geldi aslında. Ankara’da bir ilçeden diğer gider
gibi şehir değiştiriyorlardı. Yüzölçümü hesaba katıldığında normal
karşılanmalı.
Yeteri kadar gezdin, neden Rotterdam’a gittin? diyenler
olabilir. Ona da şöyle bir açıklama getireyim; Rotterdam Hollanda iş merkezi
denilebilir. Hem büyük bir şehir hem de inşaat mühendisliği ve mimari açısından
mutlaka görülmesi gereken bir şehir. Çünkü gerçekten çok enteresan bi mimari
yapısı ve ilginç yapıları mevcut. Meşhur kutu evleri ve diğer modern
binalarıyla gerçekten gördüğüme değdi diyebileceğim şehirler arasına girdi
Rotterdam. Fotoğraflardan herşey daha net anlaşılacaktır umarım.
Rotterdam için gayet açıklayıcı oldu sanıyorum. Ama bir de bisiklet konusuna burdan bakalım isterseniz;
Rotterdam’ı da gezdikten sonra Eurolines’ın otobüs durağında Rotterdam’dan Brüksel’e gidecek olan otobüsü beklemeye başladım. Otobüsün içinde tahminime göe Amsterdam’dan Brüksel’e gidecek olan arkadaşımın olması muhtemeldi. Otobüse bindiğimde o da ordaydı ve konuşarak 1,5-2 saatlik yolculuğumuzu sonlandırdık. Öğleden akşam üzerine kadar vaktimiz vardı Brüksel’de son bir tur atmak için. Biz de Brüksel’de tekrar gezmeye başladık ve bilinen yerlerin dışında yada tekrardan görmek istediğimiz yerlerde, önceden aldığımız haritanın rehberliğinde gezmeye başladık.
Daha sonra otobüs sırasında beklerken bir taksici geldi ve “taksi-dolmuş yapalım abi. Otobüse vereceğiniz parayla aynı fiyata ben sizi havaalanına daha hızlı ve konforlu götürürüm.” dedi. Bizim acelemiz yoktu ama taksiyle aynı paraya gidecek olmamız geç kalmadıktan sonra sorun değildi. Taksiciyle anlaştık ve 5-10 dakika içinde diğer ortakları da otobüs kuyruğunda ayarladı ve yola çıktık. Yolculuk sonunda parası verdik ve iki tarafta memnun kalmıştı. Havaalanında işlemleri hallettikten sonra uçak saatini beklemeye başladık. Uçağa bindikten sonra kazasız belasız Budapeşte’ye geri döndük. :) Havaalanındaki yardım kutusundan küçük bir ayrıntıyla yazımı noktalıyorum.
Bir sonraki yazımda ise 11 günlük yılbaşı tatilinde
yaptığım ve muhteşem geçen İspanya ve İtalya gezimden bahsedeceğim. Şimdilik
hoşçakalın.
26/04/2013 – 12:05
Ankara
yazınızı okudum eylül ayında bizim de bir hollanda gezimiz olacak fakat sorun sizinde yaşamış oldugunuz gibi konaklama ... Biz iki aile gideceğiz birde bebek olacak yanımızda ekonomik ve temiz bir mekana ihtiyacımız var önerebileceğiniz bir mekan varmı?? Teşekkürler
YanıtlaSilBenim özel olarak tavsiye edebileceğim bir yer yok ama hem yaz ayı olması sebebiyle hem de hollanda olması sebebiyle ucuza bulmak biraz zor. hostelworld'den ya da booking.com'dan uygun yerleri mekanların sahiplerine mail atarak pazarlık yapma şansınız var. Şansınızı deneyebilirsiniz.
YanıtlaSilYazınızı gerçekten çok bilgilendirici olmuş, teşekkür ederim, ben de önümüzdeki Mart ayında Rotterdam'a gideceğim ve oradan trenle Amsterdam'a gitmek istiyorum, Rotterdam-Amsterdam arası tren fiyatını hatırlıyorsanız söylerseniz çok sevinirim, hazırlıksız gitmek istemiyorum:) Ve 45-50 dakika sürdü demiştiniz yanılmıyorsam değil mi? :) şimdiden teşekkür ederim
YanıtlaSilHilal hanım merhaba. www.ns.nl/en adresinden Hollanda içerisinde seyahat edeceğiniz tüm rotalar mevcut. Bizim TCDD gibi yani. Oradan da bakabilirsiniz. Ben az önce sizin için baktım. Yolculuk süresi yaklaşık 40-45 dk. ve ücreti de 15,20€ olarak çıkıyor. İstediğiniz tarih ve saate göre oradan bakabilirsiniz.
YanıtlaSilmerhaba, rotterdam dan brüksele nasıl gittiniz? otobüs biletlerini nasıl temin edebiliriz? kaç saat sürer ? mayıs ayında gideceğim, yardımcı olursanız sevinirim.
YanıtlaSil