Kategoriler

27 Nisan 2013 Cumartesi

Brüksel-Amsterdam-Zaandam-Rotterdam

Herkese merhaba. Derslerin başlaması ve vizelere çalışmam nedeniyle uzun bir süredir yazamıyordum. Vizelerin bitmesiyle tekrar yazmaya başlıyorum. Daha önceden de dediğim gibi önceliğim Erasmus gezi yazılarım. Çünkü geziler henüz aklımdayken unutmadan onları yazmak istiyorum. Ondan sonra diğer kategorilerde yazmaya devam edeceğim. Evet, bu yazımda Belçika ve Hollanda gezimden bahsedeceğim.

 Belçika’ya ve dolayısıyla Hollanda’ya gitmek için 4 günün yeterli olduğunu düşünüyordum. Bu nedenle BME’nin bir Cuma günü tatil olması hasebiyle gezi tarihini belirledim ve Budapest-Brussells uçak biletini istediğim aralıkta gidiş-dönüş olarak Ryanair’de gözlemeye başladım. 3-4 Gün boyunca arasıra girip bakıyordum öylesine ve işin aslı fiyatlar uygundu. Almayı düşünüyordum. Bilete baktığım tarih yolculuktan yaklaşık 1 ay öncesine denk geliyordu. Üniversiteden eve döndüm ve yemeğimi mikrodalga fırında ısıtırken Ryanair’den yine istediğim bileti almak için tıkladım. Ve o da nesi :) Budapest to Brussells 129HUF (Yaklaşık 1 lira) ve Brussells to Budapest 129HUF. Yani Budapeşte’den Brüksel’e gidiş dönüş uçak bileti fiyatı 2 liraydı. Dedim herhalde ilerledikçe fiyata ekleme falan yapacak ama hemen salondan kredi kartımı alıp bilgilerimi girdim ve hesabımdan 0,89€ çekilmişti. Şaka gibi bir 5-10 dakika geçirdikten sonra yüzümü aptal bir gülümseme aldı. :) Tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım.

Tabii hemen plan yapmaya koyuldum. 4 gün içinde Belçika ve Hollanda’da gezmem gereken yerleri liste haline getirdim. Brüksel, Amsterdam ve Rotterdam’a gidecektim. Plan ve rota bu şekildeydi. Hemen Eurolines’ın sitesine girdim ve 1 ay önceden bilet almanın verdiği ucuzlukla super-promo biletlerimi aldım. Bunlarda gayet uygun fiyattandı. Örn, Brüksel-Amsterdam biletini 11€ ve Rotterdam-Brüksel biletini 4€ fiyatıyla almıştım. Ulaşım olarak bütün bağlantıları ve hangi gün, nerede, kaç saat gezeceğimi planlamıştım. Ulaşımı ultra ucuz olarak hallettikten sonra geriye konaklamayı ucuza nasıl hallederim diye hostel fiyatlarına bakmaya başladım. Ama hiçte beklediğim gibi fiyatlarla karşılaşmadım. Belçika’da ve Hollanda’da hostel fiyatları 20€’dan başlıyordu ve ben 3 gece kalmak için minimum 60€ ödeyecek gibi görünüyordum. Hosteller için geceliğini bu fiyattan konaklamak oldukça pahalıdır. (Yola çıkmadan 1-2 gün önce baktığımda ise geceliği 20€ olan hostellerin fiyatı, geceliği 50-55’ya kadar çıkmıştı.) Önce hostel fiyatlarına bakmadan biletleri aldığım için kendime kızdım ve birazda pişman oldum açıkçası. Bu durum karşısında planım, Rezervasyon yapmamak ve 3-4 tane hostelin adresini alarak gitmek ve yerinde pazarlık yapmak şeklindeydi. Şimdi baktığım zaman aslında yaptığım birazda maceraperestçe denilebilir. Tamamen şans işi..

Yolculuktan birkaç gün önce üniversitede 2 Türk arkadaşıma bu planladığım geziden bahsettim. Onlarda “bizde gelelim.” Deyince bende “tamam” dedim. Onlarda evlerine gidince biletlerini pahalı fiyattan, aynı uçaklarda gidiş-dönüş olarak aldılar. Tabii ki onlarda hostele geceliği 50€ vermek istemedikleri için aynı plana onlarda uyacaktılar.

Yolculuk günü sabah olan uçağımıza bindikten sonra Charleroi havaalanına indik. Bu Ryanair vb. “low-cost” firmaların genel bir özelliği. Daha doğrusu ucuza bilet satabilmelerinin nedeni diyebiliriz. Şöyle bir örnek vermek gerekirse, siz Ankara’ya gitmek için bilet alıyosunuz ama uçak Kırıkkale’ye iniyor. Ankara-Kırıkkale arasındaki 1-2 saatlik yolu otobüsle gidiyorsunuz ve otobüs içinde extra para ödüyorsunuz. Brüksel’de de aynen bu olay geçerli. Havaalanında çıktığınızda sizi Brüksel şehir merkezine götürmek için otobüsler hazır bekliyor. Siz de ister otobüs şoföründen ister bilet gişesinden biletinizi alıp otobüse geçiyorsunuz. Brüksel şehir merkezine gidebilmek için biletimizi 13€’ya aldık ve 1-1,5 saatlik yolculuğun ardından Brüksel Noord denilen, şehir merkezindeki tren istasyonuna vardık. Geri CHARLOI havaalanına dönerken de burada bulunan otobüslerden birine bilet alıp binip geri dönebilecektik.

Tren istasyonunda “tourist info” yu bulduktan sonra şehir haritası almak istedik. Genelde bu haritalar bedava oluyor ama Belçika’da durum başkaymış onu da öğrenmiş olduk ve 2€ ödeyerek gezmeye başladık. Aslına bakarsanız Brüksel öyle turistik bir şehir sayılmaz. Ama AB’nin başkenti olarak geçiyor. Zaten ülkenin 3 tane resmi dili var; Almanca, Fransızca ve Flamenkçe. Almanya, Hollanda ve Fransa’nın ortasında bulunmasında ötürü böyle bir olay olmuş sanıyorum. Aslına bakarsanız turistik olmaya da pek müsait değil diyebilirim. Neden diye soracak olursanız yılın yaklaşık 300 günü yani 12 ayın 10 ayı yağışlı geçen bir ülke. Haliyle insanın içi kararıyor. :)

Bizim gittiğimiz 23 Kasım 2012 günü de yağmurlu ve birazda rüzgarlıydı. Budapeşte’de Spar’dan aldığım şemşiyemi ilk ve son kez orada kullanmak nasip oldu. :) Aşağıda koyduğum fotoğraf Brüksel en eski mekanı denilebilir. Mimarisi gerçekten ilgi çekici.



En çok turistin geldiği yer burası. Ama ne enterasandır ki en çok pazarladıkları turistik ikon ise işeyen adam herykelleri, anahtarlıkları, yiyecekleri vs vs.. diye uzayıp gidiyor. Brüksel’de gezmeye devam ederken yeteri kadar yağmur yediğimizi anlayınca sıcak bir yere girip hem oturup kuruyalım hem de dinlenelim niyetiyle  mekan bakarken Türkçe dükkan isimlerinin olduğu bir mahalleye geldiğimizi farkettik. Zaten herkes Türkçe konuşuyordu. Orada gördüğümüz bir Türk lokanasına girdik hem muhabbet ettik hemde çayımızı içerken kuruduk. :) Biz yağmurlu güne denk geldik diye hayıflanırken oradaki abimiz bize “burası hep böyle zaten, dert etmeyin.” dedi.

Sonra oradan ayrılıp haritada gösterilen yerleri gezmeye devam ettik. Bir iki katedral ve eski yapıdan sonra Brüksel bitecekti işin aslı. Mimarisi Viyana kadar olmasa da ona benzer bir yapıda Brüksel’in. Viyana’yı beğenen birisi %70-80 ihtimalle Brüksel’den memnun olarka ayrılır.



Gezmeyi bitirmek aslıda zor olmadı çünkü zaten belli başlı noktaları var Brüksel’in. Yani bana sorarsanız 1 gün gayette yeterli bir süredir Brüksel için. Amsterdam’a gidecek otobüsümüz tren istasyonunun ordan saat 18’de kalkacaktı. Biz de 17:30 gibi oradaydık ve otobüsü beklemeye başladık. Saat 18 olduğunda hâla otobüs ortalıkta yoktu. Eurolines’ın görevlisine sorduğumuzda “gelecek işte, bi sorun yok.” Gibisinden cevaplar alıyorduk. Ve saat 19.30’da otobüs ancak teşrif edebildi. Benim bu olayda şaşırdığım nokta ise, 3 saatlik yolculuk için 1,5 saat gecikme yapmış olan otobüs için ne firma yetkilisine ne de otobüs şoförüne kimsenin bir tepki vermemesiydi. Biz içerde beklemiştik ama dışarda yağmurda ıslanarak bekleyenler bile ses çıkarmıyordu. Kuzu kuzu otobüse bindik ve yolculuk başladı.

Yolculuk başladı ama nereye doğru? Kalacak yerimiz belirli değildi. Aldığım birkaç tane hostel adresi hariç hiçbir şeyimiz yoktu. Saat 23-23.30 gibi Amsterdam Amstel tren istasyonunda Eurolines otobüsü son durağına gelmişti. Google Maps’ten aldığım yol tarifine göre7 numaralı otobüse binip hostele gidebilecektik. Otobüs sadece 5 dakika sürecek yolculuk için 3,8€ ödedik. Amsterdam’ın daha doğrusu Hollanda’nın ne kadar pahalı olduğu ilk celsede yüzümüze yansımıştı.



Tahmini olarak inmemiz gereken durakta indik ve başladık adresi aramaya ama bi türlü bulamadık. Saat gece yarısını geçmişti. Ama konutlara verilen numaralardaki terslik yüzünden bi türlü bulamadık ve gece yarısı Amsterdam’da sokakta kaldık. Hosteli umutsuzca ararken, (burada “umutsuzca” dan kastım; hosteli bulsak bile adam 50€’luk odayı 20€’ya verecek miydi? Vermezse nerede kalacaktık? Aramızda 50€’ya kalacak kişi de yoktu. Yani durum baya bi karamsardı.)  yürüdüğümüz yolun karşısında “Şafak” isimli mekanı gördük. Adından anlaşılacağı üzere Türk sahibi olan bir mekandı. Önüne yaklaştığımızda Türkçe konuşup sigara içen gençleri görünce ne yalan söyleyim ben sevindim. :) Selam verip yaklaştıktan sonra onlara vaziyeti anlattık ve onlarda bizi mekan sahibi olan Şafak abinin yanına götürdüler. O da hemen dedi ki: “Bizim yan komşumuz hostel, fiyatları da uygun. Gelin ben sizin için orayla görüşeyim.” dedi. Biz de hayır demedik tabii ki. Hostelin tabelasını görünce orasının aslında bizim aradığımız hostel olduğunu anladım. İçeri girdik, Şafak abi sahibiyle Flamenkçe konuşmaya başladı. Ne kadar kalacağımızı vs. sorduktan sonra “Sizin için geceliğini 25’den yapacakmış.” dedi. Biz de “Abi 20’ye olmaz mı, 25 bizim için çok dedik.” (Halbuki 25’i duyunca bile sevinmiştim durumun berbatlığı yüzünden :)) Arkadaşlarım Amsterdam’da 2 gece kalacak, ben ise diğer şehirlere gidecektim. O yüzden ben bir gecelik 20€ ödedim ve odaya çıkıp yattım.

Sabah uyandıktan sonra hostelin karşında ucuz bir süpermarket varmış. Oradan birkaç parça yiyecek-içecek aldıktan sonra Şafak abiye ve oradaki Türklere teşekkür ettikten sonra hostelden aldığımız haritayı kullanarak hemn bir rota çıkardım ve gezmeye başladık. Arkadaşlarımın bu şehri gezmeleri için fazladan 1,5-2 günü vardı ama ben Amsterdam’a 1 günün yeteceğini düşündüğümden o günün sonunda Amsterdam’dan ayrılacaktım. O yüzden ilgimi çekmeyen noktalarda ben biraz daha hızlı davranırken onlar yavaştan alıyordu. Zaten önceden anlaştığımız üzere gün ortasında ayrıldık ve herkes kendi yoluna gitti.


Amsterdam’ı gezdiğiniz zaman gözünüze çarpacak ilk şeylerden bir tanesi şehrin sahip olduğu kanallar. Hemen her yerde görmeniz mümkün. İlk bakışta çok hoşuma gitmişti. Ama daha sonradan öğrendiğime göre kış mevsiminde şehir güzel oluyormuş ama yazın veya havalar ısındığında kanallar koku yapıyormuş. Ben gittiğim tarih itibariyle hoşuma gitmişti.


 







Amsterdam’da ilginç noktalardan birisi de binaların suya bitişik olmaları. Aşağıda fotoğrafını oyduğum örnekteki gibi, binanın kapısını açsanız suya düşecekmişsiniz gibi bir olay var. Bunu sorduğum zaman ise binalar yapılarına göre 6 ayda bir yada yılda bir olmak üzere suya dayanabilmeleri için tadilattan geçiriliyormuş. Tren istasyonu, Dam meydanı, bal mumu müzesi, kanalları, klasik binaları, laleleri ve bisikletleriyle görmeye değer bir şehir Amsterdam.










Diğer bir ilginç olay ise bütün Hollanda’da varolan bir olay. Bisikletlerin “aktif” kullanımı. İnanılmaz bir seviyede bisiklet kullanımı var. Amsterdam’da araba değil ama bisiklet çarpabilir. :) Yaya yolu diye yürüdüğünüz yol bisiklet yoluysa eğer son ana kadar kornaya basmayan bisiklet sürücüleri hızla yanınızdan geçebilir. Ben ise bu duruma ilk günün sonunda ancak alışabilmiştim. Bisikletler için trafik lambaları, kavşakla ve yollar mevcut. Tam anlamıyla trafik bisikletlere göre akıyor. Yani Türkiye’de otomobile yapılan muamele Hollanda’da ise bisiklet için yapılıyor diyebilirim. Tabii Hollanda deyince akla ilk olarak o klasik değirmenler ikincisi olarakta laleleri gelir. Amsterdam’da ise laleler için bizdeki Pazar yerleri gibi bir yer ayarlamışlar. Orada bulamayacağınız lale cinsi yoktur sanıyorum. Ben eve görütene kadar mefta olacağı için satın almadım ama yine de gelmişken gezdim.











Akşam oluncaya kadar şehri gezdikten sonra Hollanda’da ziyaret edeceğim tanıdıklarım vardı, tıpkı Frankfurt’ta olduğu gibi. Aslına bakarsanız Amsterdam’ı yürüyerek gezmek hem göze hoş geliyor hem de oldukça kolay. Çünkü hem kanallar arasında dolaşmak ayrı bir zevk veriyor hem de küçük bir şehir. Gezmemi sonlandırktan sonra tanıdıkların adresini haritadan bakarak hem de bir yandan sorarak buldum. Benim niyetim biraz kaldıktan sonra Den Haag, Rotterdam gibi şehirlere tren giderek gezmek şeklindeydi. Tandıklarımın kitap dükkanı vardı Amsterdam’da. Orda buluşup konuştuktan sonra onların Zaandam isminde başka bir şehirde yaşadıklarını öğrendim. Ama başka bir ilde yaşamak bizdeki gibi değildi Hollanda’da. Amsterdam’dan Zaandam’a arabayla yaklaşık 7-8 dakikada varmıştık. Israr gelince ve benimde sıcak bakmam nedeniyle 2 gece orada kaldım. Hem Zaandam’ı gezmiş oldu hemde 2. Defa Amsterdam’ı gezdim. Ama dönüş biletim Rotterdam’dan Brüksel’e gitmek şeklindeydim. Sonn gün ise Amsterdam-Rotterdam treniyle Rotterdam’a geçmek şeklinde planı değiştirdik.

Zaandam’da gezecek fazla bir yer yoktu ama ilgimi çeken yapılar vardı şehirde. Aşağıdaki fotoğraflara baktığınız zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız. Aşağıdaki fotoğraflar Zaandam’dan. Su ve yapının buluşması burda da devam ediyor.



Ertesi gün tanıdıklar vasıtasıyla trenle 15 dakikada Amsterdam’a gittik. Ben gezdim diyordum Amsterdam için ama illaki kaçırdığım ince ayrıntılar da vardı tabii ki. Gezmeye devam ettik ve aslında bisikletlerin ne boyutta olduğunu şu 2 fotoğraf gösteriyor sanıyorum.










Dikkatimi  çeken bir diğer nokta ise everin üzerindeki kancalar oldu. Bunu sorduğum zaman ise hikayesi şöyleymiş; eskiden bu kanallarda satıcılar gezermiş. İnsanlarda alacakları bir şey olduğu zaman bu kancalara zincir takıp onu aşağıya sarkıtıp satıcıdan istediklerini satın alırlarmış. Bu kancalar yoluyla bir bakıma evlerine yük çekerlermiş.


Gezerken yolumuz “Fatih Camii” ne de düştü. Burası Amsterdam’da Türklerin hizmete sunduğu bir camii. Buranın hikayesi ise şöyle; bu mekan aslında Amsterdam’daki bir kilise. Fotoğraflardan göreceğiniz üzere kilise mimarisi hakim. Burdaki kilisenin yönetimi zamanla borçlarını ödeyemez olmuş. Kilise cemaatinden de gereken yardımı göremeyince orada yaşayan Türkler de “biz buranın borçlarını ödeyelim ama kilise de bizim olur, onu da camii yapalım.” Şeklinde bir teklifte bulunmuşlar. Kilise yönetimi de borçtan kurtulmak adına mecburen tamam demişler. Sonrası ise borçları kapatılmış, içerisi değiştirilmiş ve camiiye çevirilmiş. Ve şuan da ise camii olarak aktif bir biçimde kullanılıyor. (Tabii yan tarafa da abdesthane yapmayı unutmamışlar. :))














Günün sonunda Amsterdam ve Zaandam’ı gezmiştim. Aslında daha önceden de dediğim gibi Amsterdam’ı gezmek için (eğer farklı planlarınız yoksa) 1 gün yeterlidir. Ama ben 2,5-3 gün gezdim, fazlasıyla yeterli oldu. Yarın ise sabahtan Amsterdam’dan trenle Rotterdam’a geçecektim. Rotterdam’ı gezdikten sonra otobüsle Brüksel’e geçip biraz daha Brüksel’i gezdikten sonra havaalanına gidip, oradan Budapeşte’ye geri dönecektim.


Sabah erkenden tresn istasyonuna gittik ve vedalaştıktan sonra Türkiye’de buluşmak üzere vedalaştık. Trene bindikten 45-50 dakika sonra Rotterdam’da indim. Yolculuğumu çift katlı olan trenin 2. Katında yapmıştım. Bu tren yolculukları Hollandalılar için normal bir durum gibi karşılanıyor. Amsterdam’a belki de 2-3 şehir katederek geliyorlar ama yolculuk en fazla 1 saat sürüyor. Bana da garip geldi aslında. Ankara’da bir ilçeden diğer gider gibi şehir değiştiriyorlardı. Yüzölçümü hesaba katıldığında normal karşılanmalı.


Yeteri kadar gezdin, neden Rotterdam’a gittin? diyenler olabilir. Ona da şöyle bir açıklama getireyim; Rotterdam Hollanda iş merkezi denilebilir. Hem büyük bir şehir hem de inşaat mühendisliği ve mimari açısından mutlaka görülmesi gereken bir şehir. Çünkü gerçekten çok enteresan bi mimari yapısı ve ilginç yapıları mevcut. Meşhur kutu evleri ve diğer modern binalarıyla gerçekten gördüğüme değdi diyebileceğim şehirler arasına girdi Rotterdam. Fotoğraflardan herşey daha net anlaşılacaktır umarım.





Rotterdam için gayet açıklayıcı oldu sanıyorum. Ama bir de bisiklet konusuna burdan bakalım isterseniz;











 Rotterdam’ı da gezdikten sonra Eurolines’ın otobüs durağında Rotterdam’dan Brüksel’e gidecek olan otobüsü beklemeye başladım. Otobüsün içinde tahminime göe Amsterdam’dan Brüksel’e gidecek olan arkadaşımın olması muhtemeldi. Otobüse bindiğimde o da ordaydı ve konuşarak 1,5-2 saatlik yolculuğumuzu sonlandırdık. Öğleden akşam üzerine kadar vaktimiz vardı Brüksel’de son bir tur atmak için. Biz de Brüksel’de tekrar gezmeye başladık ve bilinen yerlerin dışında yada tekrardan görmek istediğimiz yerlerde, önceden aldığımız haritanın rehberliğinde gezmeye başladık.




Daha sonra otobüs sırasında beklerken bir taksici geldi ve “taksi-dolmuş yapalım abi. Otobüse vereceğiniz parayla aynı fiyata ben sizi havaalanına daha hızlı ve konforlu götürürüm.” dedi. Bizim acelemiz yoktu ama taksiyle aynı paraya gidecek olmamız geç kalmadıktan sonra sorun değildi. Taksiciyle anlaştık ve 5-10 dakika içinde diğer ortakları da otobüs kuyruğunda ayarladı ve yola çıktık. Yolculuk sonunda parası verdik ve iki tarafta memnun kalmıştı. Havaalanında işlemleri hallettikten sonra uçak saatini beklemeye başladık. Uçağa bindikten sonra kazasız belasız Budapeşte’ye geri döndük. :) Havaalanındaki yardım kutusundan küçük bir ayrıntıyla yazımı noktalıyorum.


Bir sonraki yazımda ise 11 günlük yılbaşı tatilinde yaptığım ve muhteşem geçen İspanya ve İtalya gezimden bahsedeceğim. Şimdilik hoşçakalın.

26/04/2013 – 12:05
Ankara


5 yorum:

  1. yazınızı okudum eylül ayında bizim de bir hollanda gezimiz olacak fakat sorun sizinde yaşamış oldugunuz gibi konaklama ... Biz iki aile gideceğiz birde bebek olacak yanımızda ekonomik ve temiz bir mekana ihtiyacımız var önerebileceğiniz bir mekan varmı?? Teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. Benim özel olarak tavsiye edebileceğim bir yer yok ama hem yaz ayı olması sebebiyle hem de hollanda olması sebebiyle ucuza bulmak biraz zor. hostelworld'den ya da booking.com'dan uygun yerleri mekanların sahiplerine mail atarak pazarlık yapma şansınız var. Şansınızı deneyebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  3. Yazınızı gerçekten çok bilgilendirici olmuş, teşekkür ederim, ben de önümüzdeki Mart ayında Rotterdam'a gideceğim ve oradan trenle Amsterdam'a gitmek istiyorum, Rotterdam-Amsterdam arası tren fiyatını hatırlıyorsanız söylerseniz çok sevinirim, hazırlıksız gitmek istemiyorum:) Ve 45-50 dakika sürdü demiştiniz yanılmıyorsam değil mi? :) şimdiden teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  4. Hilal hanım merhaba. www.ns.nl/en adresinden Hollanda içerisinde seyahat edeceğiniz tüm rotalar mevcut. Bizim TCDD gibi yani. Oradan da bakabilirsiniz. Ben az önce sizin için baktım. Yolculuk süresi yaklaşık 40-45 dk. ve ücreti de 15,20€ olarak çıkıyor. İstediğiniz tarih ve saate göre oradan bakabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  5. merhaba, rotterdam dan brüksele nasıl gittiniz? otobüs biletlerini nasıl temin edebiliriz? kaç saat sürer ? mayıs ayında gideceğim, yardımcı olursanız sevinirim.

    YanıtlaSil