Herkese uzun bir aradan sonra merhaba. Yaklaşık 1,5 aydır
yazamıyordum çünkü hastalıklarla ve finallerle boğuşuyordum. Kolay kolay hasta
olmayan ve hastanenin yolunu bilmeyen ben, Budapeşte’deki yetersiz öğrenci
beslenmesine maruz kalmaya bağlı olaraktan hasta da oldum. Neyse sıkıntısız bir
şekilde işin içinden sıyrıldım. Ve bu sıcak haziran gününde, Budapeşte’de iken
planlayıp kırismıs tatilinde yaptığım İspanya+İtalya tatilimden bahsedeceğim.
İlk olarak kafamda İspanya ya da İtalya’ya gitmek vardı. Çünkü diğer gittiğim yerler dışında merak ettiğim bölgelerdi. Ama nereden hangi şehirden başlayacağımı bi türlü netleştirememiştim. Çünkü İspanya ya da İtalya’ya Budapeşte’den hangi şehirden gidersem gidiyim ya çok pahalı oluyordu ya da uygunsuz bir saatte oluyordu. O yüzden karışık bir durum hakimdi. Bir gün okuldan gelince internette vakit geçirirken Ryanair’e girdim ve 21 Aralık tarihinde 18:20 Budapest-Barcelona biletinin 4330huf yani yaklaşık 15€ olduğunu gördüm ve son bir bilet yazıyordu. Hemen kredi kartımı kaptım ve bileti aldım. :) Başlangıç noktam belli olmuştu, Barça. Sonrasında ise İspanya’da gezmek istediğim yerleri gezip İspanya’dan İtalya’ya bir bilet ve İtalya’dan da Budapeşte’ye dönüşte ucuza bir bilet bulmak ve bunlar 11-12 güne sığdırmam gerekiyordu. Çünkü 3 Ocak’da ekonomi sınavım vardı.
Bu bileti alınca evdeki Kübalı arkadaşım da Madrid’de
yaşadığı için ona İspanya içi ulaşımı en ucuz hangi firma ile sağlarım diye
sordum. O da bana Avanza ve ALSA’yı önerdi. Ben ise ALSA’yı tercih ettim çünkü
hem fiyatlar daha uygun hem de her noktadan hemen her noktaya uygun saatlerde
otobüs bulmak mümkündü. Ama şöyle bir sorun vardı ALSA’da; eğer biletleri
internet üzerinedn alırsanız bilet fiyatına +2,54€ ekleme yapıyorlar. Benim de
kafamda planladığıma göre 4 veya 5 kere otobüse binmem gerekecekti. Dolayısıyla
bu paraya boş yere kaybetmektense biletleri oradan alayım diye düşündüm.
Ulises’e ordan alsam nasıl olur diye sorunca, büyük ihtimal daha pahalı olur ve
belki bi ihtimal yer bulamayabilirsin, en garantisi internetten almak şeklinde
yanıt verdi. Ama ben birazda risk alarak biletleri online olarka almaldım. Ama
ALSA’nın sitesinde hangi saatte nerden nereye otobüs olduğu ve fiyatları
yazıyordu. Rotamı ve yanıma alacağım parayı da buna göre yaklaşık olarak
ayarladım tabii.
İlk olarak 2 geceliğine Barcelona’da hostel bakmaya başladım
ve fiyatlar diğer yerler göre bana uygun geldi. 6-7€’ya gayet güzel hosteller
var Barcelona’da. Bunlardan bana en uygun olanını seçtim ve 2 gecelik
rezervasyonu uçaktan ineceğim akşam ve ertesi akşam için yaptım. Toplam 14€
ödedim ki gayet uygun bir fiyat. Gideceğim rotayı ise çu şekilde belirlemiştim:
Barcelona’da işlemi tamamladıktan sonrasını ALSA ile halledecektim ama
İtalya’ya nasıl gidecek ve İtalya’dan Budapeşte’ye kazık yemeden nasıl
dönecektim? Asıl soru buydu. Dönüş için Madrid’den, Malaga’dan ve Seville’dan
biletler baktım ama yine de aradığım ucuzluğu bulamadım. İtalya’ya geçsem bile
2 şehir arası İtalya’dan kampanyalı tren bileti almazsanız fiyatlar 40€
civarında seyrediyor. Bütün bu sorular kafamda dolaşırken Venedik’ten
Budapeşte’ye 1 Ocak akşamına 33€’ya bilet buldum ve aldım. Böylelikle dönüş
noktamı da belirlemiş oldum.
Diyebilirsiniz ki 33€’luk biletin neresi ucuz? Daha ucuz
biletler illaki oluyor ama maliyet hesabı yaparken toplam olark düşünmekte
fayda var. Nasıl yani diyenler olursa şöyle ki, diyelim başka bir saate
alıyorsunuz ama sabahın 9unda bilet var. Gece hostelde kalmak için boş yere
para veriyosunuz bunu da bilet hesabına saymak gerek çünkü o gece uyuyup saba
hemen uçağa biniyorsunuz ve gezme fırsatı olmuyor. Ya da gece geç saate ya da
sabah erken saate oluyor bilet ve dolayısıyla havaalanına gidecek otobüs
shuttle vs olmayınca taksi vb. Sorunlar yaşayacağını için toplamda
harcayacağınız para artıyor. Bu yönden bakıldığı zaman uygun bir fiyat diyorum
ben. Ha tabii ki 10€’ya bilet vardı da biz mi almadık. :)
Başlangıç ve dönüş noklatalarımı belirlemiştim. İtalya’da
Roma’yı ayrıca gezmek istediğim için araya sıkıştırmak istemedim. Çünkü Roma
için 1-2 gün yetmezdi. O yüzden diğer bir büyük şehir olan Milano rotamdaydı.
Fazla ücret ödememek için öncelikle trainitalia’dan Milano-Venezia tren
biletini uygun fiyata almam gerekiyordu. İspanya’dan da Milano’ya bi şekilde
gelecektim artık. :) 30 Aralık gününe 9e’ya kampanyalı bir bilet buldum ve
hemen aldım. Burda hemen aldım yazdığıma bakmayın, o kadar araştırıp zaman
ayırdıktan sonra oluyor bütün bunlar. Daha sonra ise geriye ulaşım anlamında
tek bir sorunumun kalmıştı, İspanya’dan Milano’ya gidebilmek. Biraz da içime
sinmese de 28 Aralık gününe 20:35-23:15 Seville-Milano
uçağına bilet bulup aldım. İçime sinmeyen nokta Seville değil, çünkü İspanya’da
asıl görmek istediğim noktalardan birisi de Endülüs Uygarlığı idi. İçime
sinmeyen nokta uçağın Milano’ya iniş saati ve sonrasında havaalanından şehir
merkezine oradan da hostele ulaşabilmek vardı. İspanya’dan İtalya’ya geçişi,
İtalya içi ulaşımı ve İtalya’dan Budapeşte’ye dönüşü hallettikten sonra İspanya
içi rotamı kafamdan kağıda dökme kısmına geçtim.
Rotam şu şekilde netleşti:
Budapest-Barcelona-Madrid-Granada-Cordoba-Sevilla-Milano-Venezia-Budapest.
Ulaşım olarak elimde tek bileti olmayan kısım İspanya içi
ulaşımın biletleriydi onları da oradaki otobüs terminallerinden alacaktım.
Ulaşım olarak sorunumu çözdükten sonra geldi ikinci büyük kısma; konaklama.
Ve hostelleri ayarlama kısmına geçtim. Barça’ya geceliği
14€’dan almıştım zaten. Madrid’e geceliği 11€, Cordoba’da geceliği 13€,
Seville’de geceliği 11€’dan İspanya’daki konaklamayı hallettim. Daha sonra ise
Milano ve Venezia’daki konaklama kısmına geçtim. Ben size burda olayları çok
basit ve kısa zamanda oluyormuş gibi yazıyorum çünkü okurken ayrıntılarla
uğraşmak sıkabilir diye. Ben bu planı kırismıs tatiline yaklaşık 1-1,5 ay kala
yapmış ve fiyatları ona göre ayarlamıştım. Planlarım uyguladığım “minimum
maliyet maximum gezi” düşüncesini burada da uyguluyordum ama bu kadar ayrıntılı
ve uzun bir planda hesaba katılmadık hiç bir şey olmadığını düşünüyordum ki.
Tek bir hata yaptığımı gördüm. O hata ise yılbaşı gecesi yani 30u 31e bağlayan
aralık gecesi ve 31 aralığı 1 ocağa bağlayan geceleri Venedik’te geçirirken
ödeyeceğim hostel paralarının yüksek fiyatlarda olacağı idi. Neden yüksek?
Çünkü yılbaşı gecesini böyle özel şehirlerde geçirmek isteyen insan sayısı
artıyor ve haliyle otellerde arz-talep çerçevesinde fiyatları maximuma çekiyor.
Normal’de geceliği 15-20€ olan Venedik’teki hosteller (normalde de pahalı zaten
:)) geceliği en ucuza olan 55-60€ civarındaydı. Ve ne yapacağımı bilmez hal
kaldım. Milano’da ise 2 geceliğine
22€’ya bir hostel buldum ve rezervasyonu yaptım ama Milano’da ise gece 00:45’de
şehir merkezinde olacaktım ve oradan da hostele gidecektim. Bu da başlı başına
bir sorundu. Yani kısacası İtalya seferim sorunlu başlayıp sıkıntılı geçecek
gibi duruyor ama tam aksine İspanya seferimde ise en ufak bir kusur
gözükmüyordu. Venedik için tabii ki de rezervasyon yaptırmadım ve gerekirse
tren istasyonunda yatarım dedim ama en son tren saat 23’deydi. Yani o planda
yattı ama 2 geceliğine 120€ vermektense sabaha kadar sokaklarda gezerim yine de
vermem dedim ve o işi muallakta bırakıp ve Allah Kerim deyip göreceğim yerlerin
listesini yapmaya başladım. :)
21 Aralık akşamı geldi ve havaalanına gidip uçağa bindim ve
saat 9 civarı Barcelona’ya indim ama hava olarak acayip bi fark vardı.
Budapeşte’de doğalgaz yaktığımız halde donarken Barcelona’da ise tam bir yaz
havası vardı. Sıcak sıcak rüzgar esiyordu ve bu da çok hoşuma gitti, her ne
kadar ayaklarımda kar yağma ihtimaline karşın botlarım olsada. İnternetten daha
önce baktığım gibi şehir merkezi olan Plasa Katalunya’ya giden otobüs
shuttle’ına 5€ ödeyip biletimi aldım. Otobüsün camları açık olarak serin serin
gidiyorduk. Sanki buraya kış hiç uğramamışçasına. Yaklaşık 45 dakika sonra
merkeze vardık ve otobüsten indiğim yerden kalacağım hostel yürüyerek 10 dakika
civarındaydı. Akşam dışaraı çıkmaı düşünmüyordum ve gidip yatıp sabah erkenden
şehri gezmeye başlayacaktım. Hosteli bulup 2 gecelik parayı ödedikten sonra
odama çıktım ve ben yerleşirken 25-30 yaşlarında bir Amerikalı ve daha sonra da
arkadaşları geldi. Onunla 15-20 dakika sohbet ettikten sonra yattım.
Sabah hostelden çıktım ve inanılmaz güzel bir havası vardı
şehrin. İlk izlenim olarak mükemmel geldi bana. Gördüğüm şehirler arasında
hemen ilk 3’te kendine yer buldu Barça. Şehri gezmeye başlamadan önce ilk işim
otobüs terminaline gitmek oldu. Neden diye soranlar için cevap; İspanya içi
otobüs ulaşımı için ALSA’dan Madrid biletini almak. Terminale gittiğimde işim
gerçekten beklediğimden daha kolay ve hızlı gerçekleşti. ALSA firması
terminalin içine bizde bankalarda sıra beklemek için sıra fişi aldığımız
dokunmatik aletlerden koymuş. Bu makineden hangi gün, hangi saatte, nerden
nereye gideceğinizi seçiyorsunuz , parayı yerine koyuyorsunuz ve biletinizi
ufak bir fiş gibi veriyor. Madrid’e gitmek için gece otobüsünden biletimi
alacaktım ve sabah 7’de Madrid’e ulaşım akşama kadar gezip sonra geceyi
hostelde geçirecektim. İster şans deyin ister Allah’ın yardımı, o gün
Barcelona’dan Madrid’e sadece tek bir bilet kalmıştı ve o da saat 23:30’da
benim almak istediğim otobüsteydi. Ne başak firma gidiyordu ne de başka otobüs.
Hemn bileti aldım ve kendi kendime güldüm. Millet garipsedi ama benim umrumda
bile değil. :) Daha sonra Madrid-Granada, Granada-Cordoba ve Cordoba-Seville
biletlerini istediğim saatlerde aldım ve bütün İspanya içi biletlerimi
cüzdanıma koydum ve bu rahatlıkla gezmeme başlayabilirdim.
Barcelona ve Madrid büyük olduğu için onlara 2 tam gün
ayırmıştım. Yani 22 ve 23 Aralık Barcelona’ya aitti. Yorulana kadar gezecektim
tabii ki. Hostelden aldığım haritayla gezmeye başladım. Aşağıdaki fotoğraftan
da anlaşılacağı gibi Barselona’daki Katalanlar milliyetçi insanlar...
Şehirde görülecek fazlaca mekan var. Hem tarihi olsun hem
deşehrin genel dokusu olsun fazlaca. Barselona ekonomik olarak Madrid’den
üstün. Bizdeki İstanbul-Ankara ikilisi gibi bir ilişkileri var. Ama Katalanlarda
aşırı bir ırkçılık veya Madrid yönetimini tanımama gibi bir olay yok.
Şehir geniş caddeleri, temiz sokakları ve meyve dolu
ağaçları gerçekten düzenli ve temiz bir yapıya sahip. Bende gün boyu şehri
gezdim, fotoğraf çektim ve tabii ki evdekiler için hediyelikler aldım.
Hediyelikleri çinli satıcılardan daha ucuza alabilisiniz ama marka takıntınız
yoksa. Bizdeki “yağ satarım bal satarım” ın Katalan versiyonu. :)
Barcelona’nın plajı da görmeye değer. Her ne kadar ben kış ayında gitmiş ve botlarla plajda dolaşmış olsam da Barcelona’da bulunduğum süre boyunca sıcaklık 22-24 derece civarında seyretti ve seyahatim boyunca beni mükemmel derecede memnun etti.
Barselona ve İspanya’nın genelinde gördüğüm ve bana
enteresan gelen bir durumda meyve dolu ağaçlar. Şehrin görünümüne ayrı bir hava
kattıkları gerçek.
Aşağıdaki apartmanlar gibilerini hemen her sokakta görmeniz
olası.
Aşağıda fotoğrafını koyduğum katedral ise La Sagrada Família.
1882 yılında yapımına başlanmış ve 2022 yılında inşâsının bitirilmesi
planlanıyormuş. Eşine az rastlanır bir olay bence. Ayrıntı isi wiki lütfen. :)
Gün boyunca şehri bir baştan bir başa yürüyerek dolaştım ve
görülecek, gidilecek her yere gittim ve gerçekten Barselona görülmeye değer.
Akşam hostele döndüm ve biraz dinlendikten sonra dışarı çıktım. Bir de Barselona’yı akşam göreyim dedim. Akşamları gerçekten çok hoş oluyor. Sıcak bir rüzgar esiyor caddelerde ve gündüz vakti sokaktaki insan sayısı geceden daha az. Sokaklar, caddeler dopdolu. Akşam gezdikten ve iyice yorulduktan sonra hostele yavaş yavaş geri döndüm. Hostelde yatağa uzanmış dinlenirken alt yatağa 25-30 yaşlarında birisi geldi. Dış görünüş olarak Türk zannettim. Daha sonra selam verdi ve konuşmaya başladık ve arkadaşın Fransa’da kimya mühendisliği okuyan bir Faslı müslüman olduğunu öğrendim. O da Paris’ten Barselona’ya gelip oradan kendi ülkesine gidiyormuş çünkü Paris’ten direkt olarak Fas’a gitmek daha pahalıymış. Baya bi sohmet ettikten sonra istersen yarın beraber gezelim benimde uçağım akşama zaten dedi. Anlaştıktan sonra yattım.
Sabah beraber kahvaltı ettikten sonra hostelden çıkıp
gezmeye başladık. Gezilecek ana mekanları bitirmiştim aslında ama hem şehrin
havasını yaşamak hem de dokusunu görebilmek adına gezmek hoşuma gidiyordu.
Sıcak dünkü gibi 22-23 derece civarındaydı. Pazar sabahı olduğu için sessiz ve
sakin bi hava hakimdi şehirde. Öğleden sonra daha da canlandı elbette. Beraber
gezerken ve tarihi-turistik yerleri gezerken bir yandan da ülkelerimiz ve
birbirimiz üzerine sohbet ediyorduk. Gezerken bizim Türkiye’deki gibi açık bir
pazara denk geldik ve muz fiyatları bana çok uygun geldi Kilosu 1€’du. 2 tane
muz aldım ve beraberce yedik. Her ne kadar Barselona’da olsam da Türk
misafirperverliği gösterdim. :) Ama eğer Barselona’ya uğrarsanız kesinlikle ve
kesinlikle muz yemenizi tavsiye ederim. Hem tadı mükemmel, hem karnı tok
tutuyor, hem temiz olup olmama sorunu yok, hem de gezmeniz için gerekli
enerjiyi size veriyor.
Gün boyu gezikten sonra arkadaşımla vedalaştım ve biribirimize
tam isimlerimizi verdik ki facebook’dan ekeleyebilelim. Ayrıldıktan sonra
serbest stil takılmaya başladım. Çünkü otobüsüm 23:30’daydı ve yorulana kadar
gezebilirdim. İspanya’da genel bir durum olan insanların rahatlığı ve
umursamazlıkları da gözümden kaçmadı. Adamların ülkesinde kriz var, işsizlik
olmuş %20-25 ama hiç umurlarında değil gibi eğleniyorlar, sokaklarda dans
ediyorlar. Bu bana garip gelmişti. Birkaç fotoğraf ile yazımın Barça kısmını
sonlandırayım;
Akşam otobüs terminaline gittim ve otobüsü beklemeye başladım. Otobüsteki en arkadaki dörtlü koltuktan birisiydi benim koltuğum. Diğer üçüne Amerikalı bir aile oturmuştu. İspanya’da yaşayan kızlarını tatile gelmişlerdi. Ben yorgunluktan uyumak üzereydim ama teyzeyle baya bi sohbet ettim. En sonunda dedim ki, teyze çok yorgunum müsadenle uyumak istiyorum dedim ve sohbeti bitirdim. Çünkü teyze bana Amerika’da yaptığı işlerden, poltikadan, eğitim ve sağlı sisteminden vs vs. Bahsediyordu ve susmaya niyeti yok gibiydi. :) Yorgun olmasan sohbet etmekten kaçacak birisi değilimdir.
Sabah 07:30’da Madrid’e ulaştıktan sonra elimdeki yol
tarifiyle hostele ulaştım. Bu arada Madrid metrosuna her anlamda tebriklerimi
iletiyorum. İnşallah en kısa zaman bizim Angara da böyle bir metroya kavuşur.
Hostelde tek geceliğine girişimi yaptım ve eşyalarımı dolabıma kitledikten
sonra hostelden aldığım şehir haritasını kullanarak gezmeye başladım. Yazımın
başında da bahsettiğim gibi Barça-Madrid arasındaki ilişki tam olarak
İstanbul-ankara ilişkisiyle aynı. Barselona kadar turistik değil ama yine de
görülmeye değer, özellikle de futbolseverler adına.
Madrid’de bu gece kaldıktan sonra ertesi gece saat
01:00-06:00 otobüsüyle Granada’ya gidecektim. Madrid’de Ankara kadar olmasa da
soğukluk vardı ama bu etki Barselona’dan Madrid’e geldiğim için oldu sanıyorum.
Yaz ayından sonbahar ayına geçmek gibi bir şey oldu benim için.
Budapeşte’deyken arkadaşım Ulises Madrid’e gelince beni ara beraber eğlenelim
demişti ama eğlence anlayışımız farklı olduğu için arama gereği hissetmedim. Ve
yalnız başıma gezmeye başladım.
Barselona için uyguladığım taktiği Madrid için de
uygulayacaktım. Akşama kadar gezip hostele dönmek, sonra da akşam dışarı
çıkmak. Madrid’de tarihi-turistik anlamda Barselona’ya kıyasla pek fazla bir
şey yok. Ama geldiğim ülkenin başkentini de görmeden dönmek olmazdı tabii. Bir
kaç ünlü meydan, saraylar, eski Mısır’dan kalma antikler, 2 tane çok büyük ve
önemli stadyum vb..
Madrid’de akşam gezisi de yaptıktan sonra gece hostelde
temiz bir uyku çektim ve sabahtan çantamı alıp hostelden çıktım. İlk hedefimde
Real Madrid’in Santiago Bernabeu’su vardı. :) Metro ile her yere aktarma
yaparak ulaşmanız mümkün. Şahsen ben Madrid’li olsam, alırım aylık metro
kartını arabaya bile gerek duydum. Son derece kolay ve rahat. Granada’ya
gidecek olan otobüsüm gece saat 01:00’daydı. Yani tüm gün Madrid’i gezmeye
devam edecetim ve öyle de oldu. Yavaş yavaş sindire sindire Madrid’i de
bitirdim.
Gece otobüsümün gelmesini Madrid terminalinde sıkıla sıkıla bekledikten sonra otobüse bindim ve hemen uykuya daldım. Bu kısmın sonunda aklında hâla sorusu olan varsa, “madrid mi barça mı” diye; tartışmaya gerek olmadan cevap çok net: “BARCELONA”
Sabah otobüsten indikten sonra İspanya için küçük sayılan
ama Endülüs için dev bir şehir olan Granada’da yani Gırnata’daydım. :) Endülüs
ile ilgili yazmaya başlamadan önce size şunu gayet açık ve net bir şekilde
söyleyebilirim ki, İspanya’ya gelipte buraları görmeden sakın dönmeyin; çok
büyük pişmanlık yaşarsınız. Özellikle benim gibi İslam kültür ve medeniyetine
meraklı bir yapınız varsa kesinlikle görmelisiniz, belgesellerde izlediğimizden
çok farklı oluyor gözle görmek.
Sabah otobüsten indiğimde tekrardan o Barselona’daki hoş
sıcak hava ile karşılaştım. Terminalden içeri girdiğinizde direkt “tourist
info”yu görüyorsunuz. Üzerinde saat 8’de açılacaktır yazıyordu ve bende
yaklaşık 1-1,5 saat içerdeki kafede
kahve içtikten sonra bekledim ama daha sonra dayanamayıp info’nun önünde
kolilerde duran Granada şehir haritasında bir tane alarak terminalden çıktım.
Terminalin önünde sadece bir tane otobüs durağı vardı ama hangi numaralı
otobüsün şehir merkezine gideceğini birsine sorduktan sonra otobüse bindim ve
1,25€ ödeyerek 15-20 dk. Sonra şehir merkezine ulaştım. Aslında şehirde görmek
istediğim şey herkesin mâlumu olduğu üzere “El-Hamra Sarayı”. Ama oraya uzunca
vakit ayırabilmek için önce şehri ve şehirdeki birkaç tane kilise vb. tarihi
yeri gezdikten sonra saat 11 gibi El Hamra için tırmanmaya başladım.
Girişi geldiğinizde bilet almak için bekleyen kuyrukla
karşılacaksınız çünkü bu şehre gelenler burayı ziyaret etme amacındalar, tıpkı
benim gibi. Grişte önceden rezervasyon yaptıranları ayrı bir kısımdan ve
bekletmeden alıyorlar. Bende sıramı bekledim. Normalde 12€ olan giriş ücreti
öğrenciye 8€ idi ama bilet gişesindeki kişiyi AB’de öğrenci olduğuma
inandıramayınca mecburen 12€ ödedim ve içeri girişimi yaptım. Bileti aldım ama
üzerini hiç incelemeden cebe attım. Biletin yanında sizin El Hamrayı gezerken
daha kolay gezmeniz ve de nereyi gezdiğinizi bilmeniz için açıklamalı bir
harita veriyorlar. Bende direkt ona bakarak 3 parçaya bölünmüş haritadan 1
numaralı olan bölgeyeyle gezmeye başladım. Bütün günümü El Hamra’yı gezmek
üzerine kurduğum için acele etmeme gerek yoktu ve inceleye inceleye
gezebilirdim. İlk bölgede kuleye çıkıyorsunuz ve o muhteşem manzarayla
karşılaşıyorsunuz. Birazcık fotoğraf molası verelim. :)
Bu 3 ayrı bölgenin önünde görevliler bekliyor ve elinizdeki
biletin barkodunu okutuyorlar ve bir daha o bölgeye girme hakkınız olmuyor. Her
bölgeye yalnızca bir giriş hakkınız var ve biletin üzerinde yaklaşık gezme
süresi 2,5-3 saat yazıyor. (Her ne kadar bunu gezimin sonunda görsemde :))
Bende herkes gibi birinci kısıma girerken barkodumu okutmuştum ve bu kısımda
1-1,5 saat oyalana oyalana ve inceleye inceleye gezdikten sonra 2. Kısıma yani
“saray”a girme sırası gelmişti. Ama nedenini anlamadığım şekilde sarayın önünde
elinde bilet olan insanlar kuyrukta bekliyorladı. Bende beklemeye başladım
tabii. İçeriye yaklaşık 20 kişilik gruplar halinde alıyorlardı. Sıra bana geldi
ve biletimi uzattım. Görevli bana “impösibıl” dedi. Bende şaşırdım ve neden
imkansız dedim. Adamın bana İngilizce olarka söyleyebildiği tek şey bu
kelimeydi ve ben hem sinirlendim hemde ne olduğunu anlamadan o kadar boşa mı
bekledim diye düşünüyordum. Ama telsizinden bir şeylet söyledi ve sonunda
İngilizce konuşan bi adam geldi ve bana biletin üzerinde yazan saati gösterdi.
Meğersem o üzerinde yazan saatte 2. Nolu kısımda yani sarayda olmam
gerekiyormuş. Önce oraya girip daha sonra 1 ve 3e geçmem gerekiyormuş. Bende
bunu bilmediğim için uzun uzadıya kuleyi gezmiştim ve biletin zamanı geçmişti.
Adamla yarı tartışmalı yarı anlaşmalı bir şekilde 10-15 dk. geçirdikten sonra
bana danışmaya gitmemi ve onlarla görüşmemi, bi ihtimal biletimi
yenileyebileceklerini söyledi. Beni o kadar yol gelip sırf burayı görmek için
uğraştıktan ve parasını verdikten sonra görememe endişesi sarmıştı. Kızmış bir
şekilde söylene söylene danışmayı buldum ve içeri girdiğimde benim geleceğimden
haberdar şekilde bekliyorlardı. Belli ki eleman telsizden haber etmiş. :) O
sinirle içeri girdim ama orada 2 bayan çok yumuşak ve anlayışlı bir şekilde
biletinizi hemen yenileyelim şeklinde konuşunca bende rahatladım. Biletimi 2
dakikada yenilediler ve 30 dakika içerisinde sarayın önünde olmam gerektiğini
de gülümseyerek hatırlattılar ve bende oradan ayrıldım.
Aslında burda hata bende diyebilirim. Çünkü biletin üzerinde
bununla ilgili bir ibare varmış ve ben dikkat etmeden direkt cebime attım. Ben
kuleyi ağar ağar gezerken milletin neden aceleci davrandığını da anlamış oldum.
Her neyse, sıra yine bana geldi ve bu sefer barkodu sorunsuz okutan görevliye
bakış ataraktan içeri girdim. :)
Bu olay beni biraz endişeye sevketse de kimsenin gezmediği
kadar uzunca bir süre El Hamra’yı gezme fırsatı yakalamış oldum. Saraya girdim
ve o belgesellere konu olan muhteşemliği gözlerimle görmenin zevkini yaşadım.
Tam anlamıyla bir sanat eseri ve mühendislik harikası. Suyun kullanılma
teknikleri, ışık oyunlar, motifler ve muhteşem bahçeler... saray tam anlamıyla
görülmeye değer. Bunu da fotoğraflarla hemen destekleyeyim.
Kuleden sonra sarayı da uzun uzadıya gezdikten sonra son olarak 3. Kısım kalmıştı yani o meşhur bahçeler. Sultanın eşiyle beraber yürüyüş yaptıkları ve “cennet” olarak nitelendirilen o yerleri. Vaktim bol olduğu için orada da baya süre harcadım. El Hamra’dan çıktığımda saat akşam 5 civarıydı. Tahmini gezme süresinin 2 katı sürede gezmiştim yani içerisini. Alt tarafı bi saray ne var bu kadar saat gezilecek diyen varsa, bellgesellerde anlatılan o incelikleri ve daha birsürü ayrıntıyı yerinde görmek gerçekten çok hoş bir aytıntıydı benim için. Cordoba’ya olan otobüsüm saat 19:00-21:30 arasındaydı. Şehir merkezinde gezinerek ve hediyeler alarak, terminale gidecek olan otobüsün durağını buldum ve terminele gidip otobüsümü bekledikten sonra otobüse bindim. Bu yolculuk için ALSA’ya olan borcum ise 14€ idi. Akşam indikten osnra şehir merkezine gidip hosteli bulduktan sonra yatacaktım ve sabah erkenden gezmeye başlayacaktım.
Klasik bir İspanya akşamıydı diyebilirim, yani ne demek bu?
Bu demektir ki saat akşam 10 olmasına rağmen sokaklarda alışık olmadığım bir
kalabalık vardı. Kalabalığın arasından geçerekten hostelimi buldum ve giriş
yaptırıp şehir haritasını da aldım. Odama girdiğimde (3 yataklı bir hostel
odasıydı.) diğer 2 yatak doluydu ve birinde “galiba bu arkadaş Arap” diye düşündüğüm
esmer, sakallı birisi vardı. Selam verip geçtik sonra eşyalarımı yerleştirirken
pasaportumu görünce hemen yanıma geldi ve “bende müslümanım ve hindistan’dan
geldim.” deyince çok sevindim ve baya bir muhabbet ettik. Bana gezilmesi
gereken yerleri kendince gösterdi ve bu şehirdeki mescidlerin yerini de
sağolsun haritada işaretledi. Diğer yatakta duran arkadaş ise Türk’müş ve bana
sorduğu şu soruyla beni benden almıştı, halâ aklıma geldikçe gülüyorum: “ar yu
törkiş” :D Ya belki de bir Türk’e sorulacak en son soru budur diye düşünüyorum.
Adam Türkse ne diyecek, “yea ayem törkiş” mi :) Baya bi sohbet ettikten ve
gerekli bilgileri aldıktan sonra yorgun olduğumu ve yatacağımı söyledim ve
yattım. Ama edindiğim en önemli bilgi ise Cordoba’da olan Medinetul Zehra’ya
giden otobüslerin günde sadece 2 sefer olduğunu ve saatlerini öğrendim.
Öğrenmeseydi oraya gidemeden Cordoba’dan ayrılacaktım. Diğer Türk olan arkadaş
gidememişti mesela ve dert yanıyordu nasıl gidemedim diye. Sabah uyandıktan
sonra hazırlardım ve anahtarı teslim edip hostelden ayrıldım. Kahvaltım her
zaman olduğu gibi muzdu. Çünkü hem ucuzdu, hem tadi mükemmeldi ve hem de her
yerde bulabilirdi.
Cordoba’da yani Kurtuba’da görülecek yerlerin başlıcaları;
Kurtuba Camii, (her ne kadar artık camilikle alakası kalmamış olsada) Medinetul
Zehra ve muhteşem Al-Kazar bahçeleri. Kurtuba bilindiği üzere Endülüs’ün
İstanbul’uydu yani başkentiydi. Ve muhteşem bahçelerle bezenmiş bir şehir. Tam
bir Endülüs şehri ve en az Gırnata kadar görülmeye değer bir şehir. Bana
soracak olursanız mutlaka görmeniz gereken şehirlerden biridir. Kurtuba
Cami’nin sütunları, M.Z.’nın o tarihi havası ve Al Kazar’ın hiç bir yerde
göremeyeceğiniz güzellikteki bahçelerine bir gözatın derim.
Gelelim işin fiyat kısmısına. Hosteldeki arkadaştan öğrendiğim ve uyguladığım üzere, Kutuba cami sabah 9-11 arası ücretsiz daha sonra paralı oluyor. Bahçelere giriş ise tam 8€ öğrenci 2€ ve öğrenci olarak 2€’ya girmiştim. Tarihi kalıntıları görmek ise toplamda 13,5€ fiyatıyla. Otobüs gidiş-dönüş ve giriş ücreti şeklindeydi. Gün boyu gezindikten ve haritladaki mekanları da gördükten sonra 18:45’deki Seville otobüsüne bindim ve bu yolculuk için ise ALSA’ya 12€ ödemiştim.
Saat 21:45 gibi Seville’da olacaktım ve yine aynı taktikle
şehir merkezine gidip, hosteli bulup yatacaktım ve sabah erken gezip akşamda
uçağa binip İtalya’ya Milano’ya geçecektim. Böylelikle İspanya maceram da
sonlanacaktı. Otobüsten indikten sonra yine akşam vakti olmasına rağmen her
taraf insan kaynıyordu. Bu sefer yorgunluktan mıdır nedir, hosteli bulmakta
zorlandım ve yolda gördüğüm ve haritaya bakan uzun saçlı iki kişiye adresi
sordum. Onlarda Bilbao’dan buraya gezmeye gelmişlerdi ve onlarda yabancıydı.
Sohbet ede ede ve onlarda başkalarına İspanyolca soraraktan hostelin kapasına
kadar bana eşlik ettiler sağolsunlar. Yardımseverlikte ve sıcakkanlılıkta,
Erasmus yaptığım süre boyunca sadece İspanyollar’ı ve Boşnakları bize yakın
hissettim. Diğer sanki daha bi “Avrupalı”ydı.
Hostelciden aldığım haritayla yarın planını yaptıktan sonra
yattım. Sabah erkenden kalkıp gezmeye başladım. Yorulduğumu hissettiğim bir
sabahtı ama hava da her zamanki gibi muhteşemdi.
Seville’da aslına bakarsanız özellikle şunu görmeliyim
dediğim bir yer yoktu. Buraya geliş amacım Milano’ya olan uçak bağlantısıydı.
Ama şehri gördükten sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, iyi ki gelmişim.
Gerçekten çok hoşuma giden bir şehir oldu, tüm ayrıntılarıyla beraber. Gerek o
muhteşem bahçeleri gerek insanlar gerekse şehrin havası ve dokusu muhteşemdi.
Ama uçak saati yaklaştıkça da Milano’da gece 1 gibi şehir merkezinde olacaktım
ve hosteli bulmak konusunda şüphelerim vardı.
Seville’yı da gezip bitirdikten sonra akşam 20:35-23:15
Seville-Milano uçağıyla Milano’ya gidecektim. Şehir merkezinden havaalanoına
giden otobüse bindim ve havaalanına ulaştım. Uçağa bindikten sonra şehir
merkezine giden otobüsler Terravision isimli firma tarafından yapılıyordu.
Fiyatı 5€ ve süresi de yaklaşık bir saatti. Buna göre ben saat 00:45’de şehir
merkezinde olacaktım ve hostelin yol tarifi ize biraz karışıktı. Şehir
merkezine indikten sonra genelde sokaktaki insanlara sorarak veya merkeze yakın
hostellerde kalarak hallediyordum ama bu sefer ucuz hostel olması sebebiyle
burayı tercih etmiştim.
Gece otobüsten çıktım ve elimde adresle kalakaldım. Çünkü
hemen herkes ya taksiye biniyor ya da tanıdıkları ise onları almaya geliyordu.
İster şans deyince ister kendine güven, ben nereye gittiğimi bilmeden öylesine
Milano sokaklarında gece tek başıma yürüyordum ve belki adres sorabileceğim
birisi çıkar diye. Çünkü hostelin yol tarifi gündüz vaktine göre yapılmıştı.
Yani bu ne demek? Gündüz çalışan otobüslerle geceleri farklı demekti. Ortada
kaldığımın resmiydi yani. :) Yolda yürürken 3-4 kişilik bir grup gördüm ve
onlara adres sordum ama sarhoş gibiydiler. Aralarında adresi bilen çıkmayınca
telefonla birini arayıp ona sordular, o da bilemedi. Sonra saçma sapakn
konuşmaya başladılar yarım yamalak İngilizce’yle. Türk’üm deyince de “selamı
aleykummmm” gibi bi tepki verdiler, kendileri de Romenmişler.. Onları öylece
bırakıp gittim ve yerde gördüğüm tramvay demirlerini takip ettim. İllaki bir
durağı olacaktı bu tramvayın. Sonunda bir durağa ulaştım ve orada durak
isimlerinden bişeyler çıkarmaya çalıştım ve hostelin olduğu ara sokağa yakın
bir ana caddenin tramvayın durağı olduğunu gördüm. Tramvaya binip o caddeye
gidersem eğer hostele büyük ihtimal ulaşırım diye düşünüyordum. Ama yine bir
sorun vardı. 2 tane durak vardı. Birisi gidiş diğer ise dönüştü. Yani şöyle
anlatayım; 2 durak arasından raylar geçiyor ve bir yön sağa diğer yön sola
gidiyor. Ben hangi durakta olduğumu bilmediğim ve herhangi bir yerde durak ismi
yazmadığı için ne tarafa gideceğimi bilmiyordum. Saat gecenin bir buçuğu olduğu
için duraklarda kimse yoktu ki tarzanca olsa bile sorayım. Daha doğrusu o
saatte tramvayın olup olmadığını bile bilmiyordum ama beklemeye karar verdim.
Ama hangi yöne bineceğimi yine bilmiyordum. En sonunda “ilk hangi taraftan
gelirse ona binecem lan” diye kendi kendime söyledim ve beklemeye devam ettim.
15-20 dk. sonra karşıdan külüstür bir tramvay gözüktü ve ona bindim. –bilet
falan yok tabii-
Tramvayda sürücüyle konuşmak imkansız çünkü izole edilmiş bi
yerde kullanıyor. Zaten yüzüme bile bakmadı o da ayrı bir mesele. Koca
tramvayda sadece sızmak üzere olan birisi vardı ama saat itibariyle normal
karşıladım tabii ki. Ona gitmek istediğim adresi gösterdim yarı ayık yarı
baygın cebinden iphone çıkardı ve adresi bulmaya çalıştı ama bulamadı. Ben de
inmek istediğim durağı ona sordum nerede inebilirim diye ama anlamadı. Daha
sonra 10 dk. boyunca tramvayda gittik ama belkide inmem gereken durağı bile
geçmiştik, onu bile bilmiyordum. Sonra sarhoş adam bi durakta indi ben ise ona
bakakaldım. Yani bu şartlar altında hosteli bulma ihtimalim %1 bile değildi. :)
Tramvayda giderken sağa sola bakıyordum, belki aradığım ana
caddenin tabelasını görürüm de inerim diye ama bir ley görünmüyordu gece gece.
Giderken karşıda genişçe bir dörtyol gördüm ve burası aradığım anayol olabilir
ümidiyle orada ratgele indim ve hemen koşarak caddenin isminin yazılı olduğu
tabelaya koştum. Öyle ya da böyle sonunda aradığım ana caddeyi bulmuştum ve
hostelin olduğu ara sokağın ismini notlarımdan baktım ve 5 dk. sonra hosteli
bulmuştum. Gece gece tam bir macera olmuştu benim için. Hostel bir binaydı ve
aşağıdan zile 3. Kez basışımda kapıyı açtılar ve ben bu 3. Basışa kadar
hosteldekilerin uyumuş olma endişesini de yaşadım. Hostele çıktı ve kapıyı
25-30 yaşların bir erkek ve kadın açtı. Sonra çekin için pasaportumu
uzattığımda kaydımı yapacak olan bayan pasaportu aldı ve yanındaki ama eliyle
işaret etti. Sizce adam bana ne demiş olabilir? “kardeşim hoşgeldin ya bende
türküm” :D O gece olma ihtimali düşük olan ne varsa başıma gelmişti. Hosteli
güç bela bulduktan sonra hostelde çalışan görevinin de Türk çıkması işlerimi
hızlandırdı ve bu yorgunluğun üzerine hemn gidip yattım. Daha sonra bu
arkadaşın, hostelin sahibi olan Mısırlı kişilerin kızıyla evlendiğini ve hep
beraber orada yaşadıkları öğrendim.
Sabah uyandıktan sonra resepsiyona gittim ve başörtülü bir
teyze orada oturyordu. “günaydın teyze” dedim. Bana garip garip baktı. Ama
harbiden Türk zannetmiştim. Meğersem hostelin sahibi Mısırlı amcanın eşiymiş.
Daha sonra klasik şehir haritasında yer işaretleme merasimi yapacaktık ki,
hostelde harita bitmiş. İstersen yolun karşısındaki büfeden gidip 2€’ya
alabilirsin deyince bende gerek görmedim ve internetten turist infonun yerine
bakıp metroyla oraya gittim ve oradan bedavaya aldım. Ve gezmeye başladım ama
küçük bir ayrıntıyı ıskalamıştım anlaşılan...
Neden Milano’ya gittim diye kendi kendime düşünürken,
İtalya’da 3 şehir say deseler herhalde hemen herkes Roma, Venedik ve Milano
der. Ben de herhalde bu yaygın düşüncenin bir kurbanı olmuştum. Yarın saat
16:35’de Venedik’e trenim vardı ama bu şehir bu kadar sürede gezilecek
neredeyse hiç bir şey yoktu. Şehir merkezinde bir katedral, birkaç tane ünlü
sokak, san siro ve alışveriş merkezi ve bazı dükkanlar vardı. Bilmiyorum belki
de ben modayla alakası olmayan bir kişi olduğum için böyle gelmiş olabilir ama
gördüğüm en rezalet şehirlerden biriydi Milano. İlk gün kendince “ünlü” olan
mekanları akşama kadar gezdim ve akşam üzeri hostele geri döndüm. Yarın için
ise planım san siro ve 1-2 mekanı daha gezip tren istasyonuna gidip oradan
Venedik’e geçmekti.
Hostelde ise yatmaya yakın 3-4 tane arkadaş edindim hemen. Bunlardan biri de Türk idi. Hostelde diğer odalarda kalan Türklerinde sesi “olm bizim burda ne işimiz var yaa” şeklinde geliyordu. Demek ki beğenmeyen bir tek ben değilmişim dedim kendi kendime. Uzun uzadıya yarı Türkçe yarı İngilizce sohbet ettikten sonra yattım.
Sabah hostelden çıkışımı yaptıktan sonra metroyla Duomo’dan
San Siro’ya gittim. San Siro ve etrafını da dolandıktan sonra aheste aheste
sokaklar gezdim ve saat 15:30 tren istasyonuna gittim ve trenimi beklemeye
başladım.
Aslında Venedik’e giderken daha büyük sounlarım vardı. Çünkü
hostel rezervasyonum bile yoktu. Çünkü geceliği 60€ vermem imkansızdı.
Anlaşılan yine ya macera yaşayacaktım ya da hüsran. Kendimce hostelde kalabilme
ihtimalim %10 falan diyordum. Elimde geceliği 55-60e olan 1-2 tane hostelin
adresi vardı yola çıkarken ama bununla ilgili bir ayrıntı daha elimde vardı. O
da Milano’da hostelden tanıştığım arkadaşın arkadaşları bugün Venedik’ten
Milano’ya geleceklerdi ve onlarda bu pahalılıktan yakınmışlar ve “ucuza” bir
hostelde kalmışlardı. Ben de hem arkadaşımla vedalaşacaktım hem de onun
arkadaşlarının kaldığı hostelin bilgilerini alıp şansımı deneyecektim.
Buluştuğumuz zaman öğrendiğim üzere onlar geceliği 25€’dan 2 gece kalmışlardı
ve ben de 2 gece kalacaktım ve sokakta kalmaktansa 50€ vermeye razı olmuştum
kendi kendime. Tabii oradan olumsuz sonuçlar çıkması durumda ise elimdeki diğer
adreslere gidip pazarlık yapacaktım kendimce. Tabii ne kadar pazarlık olursa
artık. İtalya serüvenim karambole başlamıştı ve öyle de devam ediyordu.
Venedik’e geldiğimizde trenden indim ve elimde sadece
hostelin kısa adresi ve adı vardı. Sora sora yaklaşık bir saatte hosteli anca
buldum ve hava da kararmıştı. Yani buradan olmsuz sonuç çıkarsa diğer
hostellere gitme ihtimalimnde yok gibi bişeydi. Çünkü Venedik’te sokaklar
oldukça karışık ve birbirine benzer yapıda. İçeri girdim selam verdikten sonra
rezervasyonunuz var mı dedi resepsiyonist. Bende malesef yok dedim. 2
Geceliğine kalacak yer arıyorum dedim. Adamın bana verdiği cevapla resmen
çöktüm. “malesef 3 gün boyunca boş yerimiz yok. Hepsi yılbaşısı sebebiylen
dolu” dedi. Ve ben adamın karşısında öylece kalakaldım ve ne yapabileceğimi düşünüyordum
ama aklıma gelen hiç bir şey yoktu. Herhalde adam da içinde bu karşımda saf saf
neyi bekliyor diye düşünmüştür. Çünkü 4-5 dk. boyunca öylece adamın karşında
“duranadam” eylemi yapmuştım. :) galiba sokakta kaldık, al sana macera diye
içimden düşünğrekn iyisimi çıkıp gideyim yol üzerinde başka yerler görürsem
denerim diye kapıya yöneldim, 3-4 dım attım ve filmler olan o sahne
gerçekleşti. “bi saniye kardeşim yanlış tıklamışım 4 kişilik odada 3 kişilik
yatak dolu bir yatak boşmuş.” dedi adam ve yüzümde aptal bi gülümseme oluştu
tabii.:) tamam o zaman kalıyorum dedim. Ama öyle bi ruh haline girmiştim ki
adam 60€ dese 2 geceliğine tamam diyecektim. Sokakta kalmaktansonra 20-30€
kazık yemeyi göze almıştım. Sonra adama 2 geceliği ne kadara yapacaksın dedim
ve adam bana 55€ herşey dahil dedi. Ben de “ama benim arkadaşlar 2 gece burda
kalmışlar ve sadece 40e ödemişler. Ben onların tavsiyesiyle buraya geldim. Bu
fiyat neden böyle?” diye çıkıştım. Adam da bana bu 2 gece yılbaşı gecesi ve
dünyanın her yerinden insan geliyor o yüzden fiyatımız yükseldi yanıtını verdi.
Bende malesef o fiyata kalamam dedim. 2 geceliğine 40€ verebilirim en son
dedim. Adam da en son 50€ olsun dedi. Ben de bana yaşattığı o yanlış tıklama
olayını ona ödetme konusunda kararlıydım ve yüzsüzlükte son noktalara kadar
ulaştım. Adam 55’den en sonunda 50-45-43-42 derken 40€’ya razı oldu. Ya da daha
doğrusu razı ettim. :) Hatta bi ara o zaman ben gidiyorum bile dedim. Neye
güvenerek dediysem artık. Sonra girişimi yaptık, eşyalarımı odaya yerlleştirdim
ve hemen yattım.
Sabah danışmadan haritayı aldım ve planı yapıp gezmeye
başlayacaktım ama Venedik’in merkezine gitmeniz için yaklaşık 10 km.lik bir
köprünün üzerinden otobüsle gidiyorsunuz. Bu durumda yani risk alıp biletsiz
bineceksiniz ya da bilet derdine düşeceksiniz. Ben de riski sevdiğim için 2 gün
boyunca biletsiz bindim ve herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Kaldı ki benim
gibi çoğu turist de biletsiz biniyor. İlk günün akşamında şehir kayboldum ama
sağolsun Senegalli Müslüman kardeşlerimin yardımıyla hostele sağsağlim
varmıştım. Bu kısmı anlatmıyorum çünkü çok uzun sürecektir.
Aslında Venedik’te haritaya bile ihtiyacınız olmayabilir.
Çok küçük bir yer bu şehir ama görülmeye değer. Dünyada görebileceğiniz farklı
şehirlerden birisi. Benim ise bu şehirle tanışıklığım Assasins Creed oyununa
dayanıyor. Oyunda gördüğüm o yerleri gerçek hayatta görmek gerçekten çok hoş
oldu.
İlk gün şehri bitirmiştim. Aslında dediğim gibi zaten ufak bir şehir. İkinci gün ise tekrardan şehri bir dolaştım ve belki ıskaladığım bir yerler olabilir diye tekrardan baştan sona gezdim. Şehirdeki Türk “pizza ustaları” da ayrı bir olay.
Budapeşte’ye dönüş uçağım 16:30’daydı ve şehir merkezinden
havaalanına giden shuttle ise 7€’ya sizi oraya götürüyor. Yaklaşık ulaşma
süresi ise 45 dakika. Venedik’ten Budapeşte’ye dönüş ise 2,5 saat sürdü ve
sorunsuz bir şekilde eve ulaştım. Bu 12 günlük macera bana bir daha
yaşamayacağım sayısız deneyim katmıştı ve anlatacak birsürü de anı.
Bu yazımı burada noktalıyorum. Umarım okurken
sıkılmamışsınızdır. Bir sonraki yazımda Roma-Paris-Krakow gezimden bahsedeceğim
ve bu da gezi yazılarının sonuncusu olacak. Görüşmek üzere hoşçakalın.
13/07/2013 -17:08
Isparta
Isparta
Çok güldüm yazıyı okurken ya harika olmuş :) Bu arada Milano'da keşke 1 gün Como'ya gidip gelseydiniz :) Biz Milano'da toplamda 3-4 saat gezip ardından Como'ya geçmiştik, ki 3-4 saat bile çok gelmişti :)
YanıtlaSilGoogle'a "Milano'da gezilecek yerler" yazmayınca böyle olmuştu bende. Siz araştırarak gitmişsiniz ne güzel. Bi dahaki sefere demek isterdim ama söz konusu Milano olunca hayır diyorum. :)
YanıtlaSilVallahi sizin kadar gamsız bi gezgini daha okumadım desem yeridir. :D Ama Allah'ın sevgili kuluymuşsunuz ki Allah hep yardımcınız olmuş. Bu arada Kurtuba Camii'nde ücretsiz saatleri duyunca üzülmedim değil. Çünkü biz her ne kadar kadetrale çevrilse de camii göreceğiz umuduyla kişi başı 8 euro ödeyerek girdik ve beklentilerimiz gerçekten boş çıktı :D Katedral deseler kimse gelmeyecek, millet doymuş katedrale. Mezcit diye turistlere yutturuyorlar. Bi de parayı vereni içeri alıyorlar. İçerisi taşma noktasına gelsede kimsenin umrunda değil. Adamlar basıyorlar bileti 8eurodan :D En azından El Hamra'da sarayın içine girişte belli bi düzen vardı. Ama şunu da söylemeden geçemiyeceğim 3 ay sonra ilk defa Cordoba'da duyduğum ezan sesini hiç bir şeye değişmem.
YanıtlaSilAslında daha bir sürü yazacaklarım vardı da gözlerim kapanıyor uykusuzluktan. Cümlelerimde düşüklük varsa affola. Selametle :)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil